1 Mayıs 2010 Cumartesi

SON HÜKÜMDARLAR

Yirminci yüzyıl var olan bütün politik değerlerin yıkımıyla başladı. Tarihin başlangıcından beri tek bir sesin çıktığı topraklarda, önce muhalifler baş gösterdi sonra seslerini yükseltmeye başladılar. Artık monarşilerde erk sahiplerinin sayısı artıyor, kralların, padişahlarınsa sarsılmaz gibi görünen iktidarları yalpalıyordu. Öyle ki imparatorların saraylarını dahi terk etmeleri onların sonunu getirdi. Aynı yıllarda, Osmanlı’nın sürekli zıt düştüğü kapı komşusu Rusya’da bununla ilgili büyük bir ibret yaşanıyordu.

En başından alındığında;
1914, Franz Ferdinand’ın pervasız bir kurşunla ölümü sonrası dünyada gerilen iplerin koptuğu bir yıl oldu. Avusturya’da önceden taht hakkından mahrum edilen Karl, harzırlıksız olarak imparatorluğu devraldı. Bu olayla beraber, zaten hazırda bekleyen Almanya, Avusturya’yı da yanına alarak çıkarlarından rahatsızlık duyduğu devletlere saldırmaya başladı. Rusya da bu tacizlerden payını aldı ve 30 Temmuz’da Çar Nikolay Romanov savaşa resmen katılma kararı aldı. Ama bundan önce Çar Nikolay’ın barışı sağlamak adına yaptıkları gerçekten de takdire değer. Bu tarihe gelene kadar, her ne kadar iyi niyetli olsa da, hem iç, hem dış siyasette yaptıkları –uzayan ve yenilgiyle sonuçlanan savaşlar, dış politikada verilen tavizler, küresel ekonomiye de bağlı olarak arttırılan vergiler, toplumun bazı kesimlerinin istememesine rağmen katıldığı barış konferansları vs.- halkın tepkisini çekmişti. Aynı şekilde bu savaş kararı da monarşinin kaderini biraz daha çıkmaza sürüklüyordu.
1915’te ordunun, özellikle alt tabakasının, kahramanı, kendisinin kuzeni Genel Kurmay Başkanı Mihail Romanov’u görevinden alarak ordunun başına kendisi geçti. Rus destanlarından çıkmışcasına yiğit Mihail’in saf dışı bırakılması halkın öfkesini bir kat daha arttırdı. Kararın gerektirdiği üzere Nikolay’ın cepheye gitmesi, St Petersburg’dan yani başkentten ayrılması, imparatorluğu çıkmaza sürükleyecek olan Çariçe Aleksandra ve yanından hiç ayırmadığı Rasputin’i iktidar yaptı. Grigori Yefimoviç Rasputin, Aleksandra’ya müdahaleleriyle, hem çar müritlerinin, hem de zaten devletin bulunduğu duruma tamamen karşı bulunan mualiflerin nefretini yoğunlaştırdı. Kendi yönetiminde zaten şanssızlıkları üst üste yaşayan Nikolay, başkenti terk etmesiyle monarkının, kendisinin ve ailesinin sonunu hazırlamış oldu.
Bunların ardından Rusya’da başlayan ayaklanmalar kesilemedi. Önce meclis(çarlık duması) kararıyla Nikolay tahttan indirildi. Daha sonra Ekaterinburg’da eşi, dört kızı, oğlu ve hizmetkârlarıyla birlikte, Bolşevik yönetiminin emrince katledildi.
Franz Ferdinand, Habsburg hanedan gelenekleri dışına çıkarak, asil bir aileden gelmeyen Sophie adında bir kızla evlilik yaptığından, çocuklarının taht üzerindeki verasetleri men edilmişti. Dolayısıyla 28 Haziran 1914’teki suikast, yeğeni Karl’a (Karl I) hükümdarlık kapılarını açtı. Henüz yirmi sekiz yaşında bir genç dünya savaşına adımını atmak üzere olan imparatorluğu devraldı.
Savaşa dâhil olmamak için Fransa ve İtalya’yla düzenlediği görüşmeler, karşı tarafların aşırı istekleri nedeniyle sonuçsuz kaldığı gibi dâhili muhaliflerinin de ona karşı kozu haline geldi ve Almanya saflarında savaşa katılmak zorunda kaldı. Harbin yıkıcı etkilerinin ittifak devletlerini şiddetle vurmasıyla itilaf eksenine gizli barış teklifleri götürdü.
Bu çabaların karşılıksız kalması ve daha sonra Karl’a karşı olan gazetelerce halka ilan edilmesi, saygınlığını hepten düşürdü. Üstüne üstlük dönem imparatorluklarının baş belası ulusçuluğa çözüm için federal yapılanmaya başvurması, muhafazakâr kesimlerin de ona yüklenmesine sebebiyet verdi.
Karl genç yaşında bu kadar baskıya dayanamayarak 11 Kasım 1918’de yönetimden çekildi. Savaş bittiğinde (1919) Avusturya hükümeti önce monarşiye son verdi; sonrasında Karl, Madeira Adaları’na sürgüne gönderildi ve orada 1922 yılına kadar fakirlik içinde bir hayat sürdü.
Esasında 20.yy krallarının hazin sonlarını ve yön değiştiren siyasi rüzgârları idrak edebilmek için Türk Devrimleri ve Mehmet VI’ün (Vahidettin) hayatı dahi yeterli bir misaldir. Günümüzde, dünya üzerinde iki yüz yirminin üzerinde devlet var. Oluşan yahut oluşturulmuş otorite fazlalığının temelini bu değişim atmıştır.
Batıhan Akgün

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder