26 Kasım 2010 Cuma

26 Kasım 2010 Cuma: Bugün Neler Oldu?/ Toplumsal Uzlaşma

Selamlar,

Eğlenceli, üretken, yenilikçi ve sürprizli bir Sahaf cuması yaşadık.

Eğlenceli oluşumuzun nedenini açıklayamayacağım; bunun bir nedeni yok. Biz birlikteyken hep böyleyiz.

Üretkendik:

Eli boş gelen olmadı. (Harun hariç! Bundan sonra böyle; yazanı da yazmayanı da ifşa ediyorum. Yaşasın kötülük.)

"Toplumsal uzlaşma" ana ekseninde yazılan kısa düşünce yazıları okundu, eleştirildi.

Günden arta kalan dersler şunlardı:

1- Yazılarımızda kimseleri incitmemeye özen göstermeliyiz. ( Bir grubu, bir ırkı, bir cinsiyeti vs.)

2- Mutlaka yazıya bir sonuç tümcesi eklemeliyiz.

3- Türkçe sözcükler dururken yabancı sözcükleri kullanmamalıyız.

4- Bir yazıda daldan dala atlamanın da bir kuralı vardır; savruk olmamalıyız.

5- Yazım yanlışlarına asla göz yummamalıyız.

Yenilikçiydik:

Aşağıdaki yeni kararları aldık. (Ömer biraz tereddüt yaşadı ama sonunda o da ikna oldu. Bay Sağlamcı, ne olacak! )

1- Artık ödev yazıları yerine yayımlanabilir ölçekte yazılar kurgulayacağız.

2- Yazıları hazırlıksız olarak cuma günleri birlikte yazacağız. Böylece daha çok yazma tekniği öğreneceğiz.

3- Derginin sayısını artırmayı deneyeceğiz.

Sürprizliydik:

Sahaf'ın kıdemli yazarları ve bir elin parmağı sayıdaki şairlerinden biri (Didem ve Aslı) birden kapıyı tıklatıp içeri girdiler. Bir saat kadar kendi rüzgarlarını estirdiler. Ne güzellerdi yine... Aslında onların uğraması sürpriz değil;onlarla okulda hala birlikteyiz. 12. sınıfta olduklarından dershanelere koşturuyor, bize sürekli biçimde eşlik edemiyor ama yazmaktan, okumaktan hız kesmiyorlar.

Asıl sürprizi Mert Tarhan yaptı... Mert, 2008- 2009 mezunlarımızdan bir Sahaf yazarımızdır. Gazi Üniversitesi Elektrik- Elektronik Mühendisliği öğrencisi. Yeni Sahaf tayfasıyla tanışmaya geldi. Daha da güzel olan, cuma günleri elinden geldiğince bize katılacağını söyledi. İşte böyle. Sahaf ardında bir geçmiş yaratacak kadar olgunlaştı; geçmişle bugünü kaynaştıracak kadar da canlı, içten kaldı. Hoş geldin Mert. Ne iyi ettin de geldin!

Gelgelelim bugünkü yazılara...

13 Kasım 2010 Cumartesi

2010-2011 OKUR- YAZAR TOPLULUĞU OKUMA TAKVİMİ BELİRLENDİ

Beklenen liste sonunda oluşturuldu sevgili Okur- Yazar Topluluğu üyeleri...

2010- 2011 Okur-Yazar Topluluğu Buluşmaları için oluşturulan okuma takvimi aşağıdaki gibidir:

Kitap Adı Yazar Adı Buluşma Tarihi ve Saati

  • 30 Kasım 2010 Salı 15:15 Onca Yoksulluk Varken Emile Ajar
  • 28 Aralık 2010 Salı 15:15 Homo Faber Max Frisch
  • 17 Ocak 2010 Salı 15:15 Gece Bilge Karasu
  • 22 Şubat 2010 Salı 15:15 Minima Moralia Theodor Adorno
  • 29 Mart 2010 Salı 15:15 Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın U.Eco-J. C. Carriere
  • 26 Nisan 2010 Salı 15:15 Uyuyan Adam George Perec
  • 24 Mayıs 2010 Salı 15:15 Sessiz Ev Orhan Pamuk
  • 07 Haziran 2010 Salı 15:15 Aylak Adam Yusuf Atılgan

Olası ertelemeler, öne çekmeler bildirilecektir.

Not1: Okuma takvimi, 12 Kasım 2010 Cuma günü topluluk üyelerine matbu biçimde dağıtılmıştır. Gelen şikayet telefonlarından yola çıkarak söylenebilir ki listede yer alan kitaplar Ankara'daki kitapçılarda aynı gün tüketilmiştir. Esefle bildiririz.
Size önerimiz kitapları internetten satın alın ya da sık aralıklarla kitapçılara uğrayıp listedeki kitapları getirtmeleri doğrultusunda onlara "manevi" baskı uygulayın. ( Delirtin onları! ) Neden mi? Dikkat ederseniz listedeki ilk buluşmaya bugün itibariyle yalnızca 17 gün kaldı.
Yani marifet kitapları okumakta değil önce onları bulmakta. Hadi, size kolay gelsin.
Not2: Bu liste, başka amaçlar için de kullanılabilir. Sevgili blog okurları bu kitapları kafalarına göre bir takvimle okuyabilirler.
Not3: Liste oluşturma sürecine emeği geçen sayın Kopan'a, sayın Türkgeldi'ye, sayın Sökmen'e, sayın Uçan'a ve sayın Özdemir'e teşekkürü bir borç bilirim.

12 Kasım 2010 Cuma

Diyalog Yazma Etkinliği : İki Kişinin Bir Planı Var

12 Kasım 2010 Cuma günü gerçekleşen yazı çalışmalarından en beğenilenini buraya  aktarıyorum. (Yazının sahibi son dakikada çikolatayı kaptı.)

Ve karşınızda....

 GÖKHAN YARAR'IN DİYALOG METNİ

( I )


- Çocuklar,  ben markete kadar gidiyorum. Yaramazlık yapmayın.

- Tamam anne.

- Derya! Kardeşine mukayyet ol. Sakın balkona çıkmayın, düşersiniz…

- Peki, anne.

- Ben yarım saate kadar gelirim. Mert’in yanında dur. Etrafı dağıtmayın.

- Tamam, dağıtmayız anne.

- Kızım bir ocağı kontrol et; ben ayakkabılarımı giydim. Kapatmış mıyım iyice?

- Evet, anne hepsi kapalı.

- Tamam, kızım hadi geleceğim ben.

II

- Abla, annem gitti mi?

- Gitti. Gitti de… Bir dakika… Sen yine bir işler mi karıştırıyorsun?

- Şey... Abla sana bir şey söyleyeceğim.

- Ne yaptın yine?

- Abla, Annem bu sefer beni kesin öldürecek.

- Söylesene Mert, n'aptın?

- Ama anneme söyleme n'olur.

- Tamam söylemem. Hadi anlat.

- Hani annemin en sevdiği beyaz pantolonu vardı ya...

-  N'olmuş ona?

- Balkondan aşağı düştü.

- Ne? Annem onu daha yeni yıkayıp asmıştı. Nasıl düşürdün?

-  Ben ipteki mandalları alacaktım, o pantolonu tutan mandalı almışım.
-...
-  Kızma bana! Şimdi bu olayı nasıl hallederiz sen onu düşün.

- Annem delirecek. Hadi aşağı inelim de alalım pantolonu.

( III )

- Dur! Kapatma kapıyı, anahtarı almadım!

-Geç kaldın, kapandı bile.

- Mert nasıl da dikkatsizsin! Şimdi de kapıda kaldık. Süper.

- Neyse Abla. Önce şu pantolonu alalım.

- Sonra da Ayşe Teyzelere gideriz. Onlarda yedek ev anahtarımız vardı.

-Tamam.

- Mert şu pantolona bak! Bu leke nasıl çıkacak şimdi?

- Ben nereden bileyim? Ama çabuk olalım annem her an gelebilir.

( IV )

- Zile bas! Ayşe teyzenin evde olması lazım.

- Uzanamıyorum sen bas.

- Tut o zaman şu pantolonu.

Ding dong…

( V )

- Derya, Mert! Hoş geldiniz.

- Hoş bulduk Ayşe Teyze

- Çocuklar hani Gülten Hanım yok mu?

- Annem markete gitti. Biz de kapıda kaldık.

- Mert o elindeki şey ne? Aman Tanrım bu leke nasıl çıkar!

-!!??

- Sakin olun çocuklar. Korkmayın ben şimdi bunu Ace otomatla yıkarım eskisinden beyaz olur

- Oooo Ayşe Teyze, süpersin.

- Ayşe Teyze kaç dakikada yıkanır bu pantolon?

- Mertciğim ben hemen kısa programda çalıştırırım, pantolonunuz on dakikada hazır olur.

- Annem gelmeden yetişiriz o zaman.

- Anneme söylemezsin değil mi?

- Peki, söylemem. Bu bizim aramızda küçük bir sır olarak kalsın

- Teşekkürler Ayşe Teyze.

- Bunu da atlattık.

Gökhan Yarar Kimdir?
 Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi 11. Sınıf ( Fen) öğrencisidir.  Aşağıdaki şahsın ta kendisidir.

11 Kasım 2010 Perşembe

Sahaf Yazarlarının Olağan Cuma Günlerinde, Örneğin Yarın, Neler Olabilir?

 Kapanış töreninden sonra boşalan okul, saat 15.20 sularında yeniden hareketlenmeye  başlar. Bu hareketlenme aşağı yukarı 20 kişinin çıkardığı bir patırtıyla kendini gösterir. Bazı çalışkan sorumluluk sahibi Sahaf yazarları çoktan yazılarını çoğaltmışlardır; onlar derhal kütüphanedeki yerlerini alırlar. Bu sırada ben kendime öğretmenler odasındaki soğumaya yüz tutmuş devasa çay makinesinden bir bardak kahve suyu elde etmeye çalışırım. Kütüphaneye geldiğimde üç beş zevatın eksik olduğunu görürüm. Eksik kişiler beklenmeksizin yazılanların okunmasına başlanılır. Bu beklemeyişin nedeni çok açıktır: Zaman dardır ve saat 17.00'den sonra Güner Dayı /Abi/Amca bizi  okuldan çıkmamız yönünde sürekli uyarır, bazen  onun bu uyarıları bizi deli eder. (Aslında  bazen değil hep deli eder.) Gecikenlerin ortak gecikme nedenleri yazılarını kırtasiyede çoğaltmaya gitmiş olmalarıdır. Bu davranışları hep eleştirilir ama bundan asla vazgeçmeyen sevgili arkadaşlarımız vardır. Alıştık artık, diyelim. Seviyoruz onları.
Katılımcı sayısının yüksek oluşu ve zamanın yetmezliği yazıların evde yazılmasına neden olur. Bu yüzden cuma günleri biz hep yazdıklarımızı okuruz. Yazılar her katılımcının okumasını sağlayacak biçimde dağıtılır. Herkes eline bir kalem alıp yazılar üzerine değerlendirmelerini, eleştirilerini not alır. Yazıların okunmasının ardından işte bu notlar birer birer masaya yatırılır. Yazıcının kendini savunmaya hakkı yoktur; çünkü o yazıyı çoktan yazmıştır ve son noktayı  koymuş kabul edilir.
 Ekim ayından bu yana ne tür yazı sorumlulukları verildi diye düşünürsek şu başlıklar ortaya çıkıyor:
1- "Diş fırçası"na yeni bir bakış açısı getiren  üç paragraflık  bir düşünce yazısı  ya da kısa bir kurgu.
2- İçinde bir alıntı olan (bu alıntının dipnot olarak verildiği)  üç tümcelik bir yazı.
3- Diyalog yazımı:  İki kişinin çok kısa bir zaman içinde bir plan yapma zorunluğu doğmuştur fakat bu kişler pek de iyi anlaşamazlar.
İlk iki hafta ne yapmışız hatırlamıyorum. Demek ki bir yere yazmayınca böyle unutulup gidiyor her şey. Yarın öğrenir, ilk iki hafta yaptıklarımızı da not düşerim.
Yarın ne mi olacak? Bayram tatili filan denilmeksizin Sahaf yazarları yüksek olasılıkla tam kadro kütüphanede olacaklar ve üçüncü başlıkta yer alan diyalog yazılarını okuyacaklar.  Diyalog çalışmaları hep şaşırtıcı ve eğlenceli olur. Bu kez de eminim kahkaha sesleri okulu  inletecektir. En eğlenceli ve şaşırtıcı olanları bloga aktarmayı düşünüyoruz.
Güner Dayı/Abi/Amca'nın ısrarcı tutumuna yenik düşüp okuldan ayrılırken neler olur? Söz koridorlara, merdivenlere uzar. Bahçeye çıkıldığında artık son okunan  kitaplar, dergiler konuşulur. Sessizce evlere dağılınır. Bir sonraki cumaya dek yeni deneyimlere yeni öğrenmelere yelken açılır.
Şimdilik Sahaf'tan bu kadar. Sevgiler...