23 Ocak 2011 Pazar

4 Gözle Beklenen Sahaf 4 Kutlaması 4 4'lük Geçti.

22 Ocak 2011 Cumartesi günü saat 15.00 sularında Sahaf'ın 4. sayısını kutladık. İlklerle doluydu yine. Coşkulu, eğlenceli, fırtına gibi geçti.
Kalabalığımıza, kahkalara boğulan uğultularımıza dayanabilecek sayılı yerlerden Kugu Kültür Evi bizi çok güzel ağırladı yine; Alaaddin Topçu'ya çok teşekkürler.

2008, 2009, 2010 ve 2011 Sahaf tayfası hep birlikteydik o gün. Neredeyse yıllardır görüşemediklerimiz vardı; hasretler giderildi. Sık sık aklımızdan şu geçti: Sahaf gerçekten de birbirini çok seven üyeleriyle kocaman bir aile. Katılamayanlar oldu; biliyoruz ki kalpleri bizimleydi.

Liselerde edebiyat sevgisinin yeşerebileceğine kanıt olan Sahaf edebiyatın insanları birleştirdiğini de gösterdi. Eski günler anlatıldı; yenilikler müjdelendi; yazıyla arasına mesafe koyan, şimdilerde üniversite öğrencisi olan kimi eski Sahaf tayfası yazıya yeniden ısındı.
Bir okulda düşler gerçekleştirilebiliyorsa bu biraz da yöneticilerin başarısıdır. Neden mi? İyi bir yönetici özgürlüğe inanırsa yönetilen yerde insanlar sıra dışı olsa da çok yararlı sayısız iş yapabilirler. Bu doğrultuda Sahaf öncelikle Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi'nin emekli okul müdürü Demir Gümüşdağ'a ve şimdiki müdürü Sinan İnan'a çok şey borçlu.

Aydın Afacan yanımızdaydı. Ondan öğrenecek çok şeyimiz var. Bize sunduğu sanat ve bilgi birikimi, deneyimi, ilgisi, katkısı hiçbir zaman eksik olmayacak diye  umuyoruz.
Özlem Darıcı öğrencilerini unutmuyor, 22 Ocak'ta onların yanında oldu.
Sahaf'ın 4. sayısındaki ilklere değindik buluşmada:
1- Dergi boyut olarak küçüldü.
2- Çizerini kendi seçti.
3- Fotoğraflarını kendi çekti.
4- Konuk yazar ağırladı.
5- Dosya konusuyla yola çıktı.
Görülecektir ki 5. sayıda da Sahaf yeniliklerle yoluna devam edecek. Çünkü Sahaf çok genç bir dergi. Her şeyden çabuk sıkılıyor; değişmek, soluğunu taze tutmak istiyor. Sahaf önerilere de açık,yüksek sesle konuşmaya da açık. Dileyen bizi bulup bizden istediklerini söyleyebilir, bize katkı sunmak isteyebilir.
Yaşamak zor, yaşamak sorumluluk istiyor. Edebiyat yaşamın zorluklarından kaçıp sığındığımız yer; edebiyat yaşamın zorluklarıyla başa çıkmak için başvurduğumuz yer. Sahaf, edebiyat limanını genç insanlara erkenden öğretmeye devam edecek. Buluşmaya katılan ve katılamayna tüm Sahaf yazarlarına, şairlerine içten teşekkürler ediyoruz.

21 Ocak 2011 Cuma

yeni iletişim adresimiz

YENİ İLETİŞİM ADRESİMİZ sahafdergisi@gmail.com 'a sahaf dergisi ile ilgili  düşüncelerinizi, önerilerinizi, yorumlarınızı yazabilirsiniz. Ankara dışındaki okurlarımız! Bu teklif size: Dergiyi adresinize ücretsiz yollayabilmemiz için yazışma adresinizi bu e-posta adresine gönderebilirsiniz...

Okur-Yazar Buluşması 3 : Bilge Karasu Gece

Blog okurunun bu buluşmanın notlarından anlamlı çıktılar elde edebilmesi için Gece'nin bazı özelliklerini bilmesi gerekir.
1- Gece romanının belli başlı kahramanları yoktur.
2- Gece romanının belirgin bir mekanı yoktur.
3- Gece romanının zamanı belirsizdir.
4- Gece romanın anlatıcısı birden çoktur; anlatıcılar birbirlerinin sözünü sık sık keser her şeyi karmakarışık ederler.
5- Gece romanının düzenli bir olay örgüsü yoktur.
6- Gece romanı alegoriye, sembole, imgeye açık bir metindir.

 Sayılan özellikleri Gece'yi özel bir roman konumuna ulaştırır. Okur- Yazar Topluluğu üyeleri bu zorlu kitabı beğenmiş midir sorusuna yanıt şöyle verilebilir: "Okuduklarımızın en iyisi bu galiba. Bundan iyisi olamaz. Bu adam deli. Bilge Karasu'nun zekası hayret verici." Bu sözler topluluk üyelerine ait. Anlaşılan o ki onları yıldırmak zor; "Bir kitap iyiyse o okunmalıdır," anlayışı onlarda  çoktan yerşemiş görünüyor.

Şimdi gelelim bu tuhaf kitabı tartışırken, konuşurken ortaya atılan yargılar, kesinlemeler, sanmalar... Göreceksiniz ki bütün bu söylemlerin her biri ayrı bir yataktan doğup ayrı bir denize akıyor. Çünkü Gece böyle bir kitap; okuru yoran ama okurun kendi tasarımında biçimlendirdiği için ilginç bir roman.


İşte söylenenler:

Ulaş: Gecenin işçileri gündüzcüleri öldürüyor.

Ulaş: Sevinç, aslında Bilge Karasu’nun bence kendisidir.

Ulaş: Baskı  rejiminden etkilenmiş.

Didem: Bence rejimden filan etkilenmemiş.

Ulaş: Güneş hareketi, 12 Eylül olabilir mi? Vakayı edebiyata dönüştürmüş.

Tuğba H. : Madem öyle bir düşünce var. Söylesenize baskıyı romanda ne ölçüde, ne zamandan itibaren hissettiniz?

İlke: Başlangıçta ortamın durumundan bahsediyordu. Baskıcı durum hemen  hissedilmeye başlanıyor.

Didem: İlk bölümde baskı olarak görmedim, o durumu görmeye çalıştım. Tepkisizlik vardı sanki her şeye. Son bölümde baskıcıyı hissetim ben.

Aslı: Gecenin işçileri bir şeye dönüştürülmeye çalışılmış. Ama ne neye?

Ulaş: Gecenin işçileri rüyalarda yaşıyor gibiler.

Ulaş; Bir şey anlatmıyor gibi. Kapalı imge kullanıyor.

Aslı: İmge zaten kapalıdır.

Ulaş: Hayır. Kapalı imge diye bir şey var.

Didem: Yazarın yarattığı kahramanlara cevaplar verdim roman boyunca. Kafalarının karışık olması, sonra ne yaptıklarını bilmemek beni deli etti. Kurguyu tamamlama isteğiyle romanı okudum. Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu da öyledir ya hani. Sona gelirsin hiç bir şey olmamıştır. Önce kızarsın sonra hoşuna gider.

Tuğba H. :Kitabın 214.sayfası benim için gece manifestosu.

Eren: Kitabın felsefi bir tarafı var.

Aslı: Kurguyu bir düzene oturtmamış.

Tuğba H.:Neden kronoloji konulmamış kitaplar bize ilginç geliyor?

Merve: İnsanları düşünmeye zorladığı için olabilir.

Tuğba H. :Klasik romanlarda ak ve kara vardır. Kuantum fiziğiyle artık bakış açımız değişti ondan olabilir. Ama dünya hala ak ve kara; bunu henüz dünya anlamadı.

Aslı: Bu kitaplar için bir bilgi birikimi gerekir. Yıllar sonra farklı sonuçlar çıkarabiliriz.

İlke: Kitapta yürüyen bir olay yine de var; olay kitaptan sıkılmayı önlüyor.

Tuğba H. :Kitapta bazı yerlerin altını çizmeyi seviyor musunuz?

Grup: Evet

İlke: Altını çizdiğimiz yerler bizi asıl konuya bağlar.

Ulaş: Altını çizmeden kitap okuyamam.

Ömer: Sonsuzla bir şey topla veya çıkart, gene sonsuzdur.

Tuğba H. :Neden dürüstlerin hikâyesi yazılmaz?

Ömer: Her yer gündüz bile olsa eşyaların yaptığı gölgeler geceyi oluşturur.

Eren: Her zaman üzülüyoruz ya da her zaman mutlu oluruz diyemeyiz. Bu insanın duruşuyla ilgilidir.

Merve: Gündüzün içinde gece barınıyor.


Tuğba H. : Gece gündüz kutuplaşması metaforik olarak düşünürseni hoş değil. Belki birlikte olduklarını düşünme gerek. Kutuplaşmalar sırala iktidarı deiştiriyor ama her iktidarda olan karşıtını eziyor. İtidar iyi bir şey değil, eşitlik güzel.  Babanın  çocuğun üzerindeki iktidarı bile kötü. Sevmek lazım hepsi o.

Ulaş:”Korku imparatorluğu yaratmayalım.”diyor Karasu.

Tuğba H. :  İnsanlar kitaplarda hemen hikâyeyi bulup okumak istiyor. Bu yüzden millet deli gibi Bilge Karasu okumuyor. Hikayeyi gizlemiş Bilge Hoca.

Tuğba H. :Güçlü insanlar olun, yönetin. Ama  insanların size boyun eğmesini istemek doğru değildir. Gece işçileri gibi gündüzcüleri dövmeyin.

Tankut:”Kayanın arkasında duranlar gündüzün nasıl olacağını bilemezler.

Ulaş: Çok param olsa üniversite açarım siz de (Tuğba H.) profesör olursunuz.

Tuğba H: Gidişat o yönde! :)
 
Ve topluluk dağıldı. Her zamanki gibi "asıl" söylenenler bizde kaldı.

Sevgiyle kalın...

14 Ocak 2011 Cuma

Sahaf 4 Çıktı. Israrla İsteyiniz.


Genç edebiyatın sıra dışı sesi Sahaf, 4. sayısıyla Dost, Turhan, İmge, Evrensel, Palme, İlhan İlhan kitabevlerindeki raflarda yerini aldı.
Kıdemli ve yeni liseli yazarları ile Sahaf yepyeni öyküler, denemeler, şiirlerle okurlarının karşısına çıkıyor.
Konuk yazarımız Aydın Afacan bizim için bir fotoğraf anlattı. (Aydın Afacan'ın Kül Öykü'de uzun süre yazdığı Fotografi yazılarını hatırlar mısınız? Ne güzel bir yazı dizisiydi Fotografi...)
Ve daha neler neler... Okuyun. Konuşuruz...
Not: Ankara dışındaki dostlarımızı unutmadık. Bize yazışma adresinizi gönderin dergimizi size ulaştıralım :)

12 Ocak 2011 Çarşamba

Sahaf Dergisi Öykü Yarışması

Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi Kütüphane Kulübü etkinliğidir:

Aslında liselerarası bir yarışma düzenleme düşüncesindeydik. Küçük ölçekli bir girişimle başlamak daha güvenli geldi. Belki daha sonra iyi bir sponsor bulur ve "Sahaf Dergisi Liselerarası Öykü Yarışması"nı düzenleyebiliriz. Düş kurmak gerçeğin ilk adımıdır.
Yarışmaya Reha Alemdaroğlu Anadolu Lisesi öğrencilerinin tümü ve mezunları katılabilir.
Son katılım 25 Şubat 2011.
Öykü içeriğine yarışma katılımcısı karar verir yani konu serbest.
Öyküler A4 kağıdına göre 12 punto, 1,5 satır aralığı, Times New Roman yazı karakteriyle en çok 2 sayfa uzunluğunda yazılmalıdır.
Öyküler 3'er adet çoğaltılmalı ve öykülerin üzerine katılımcı kendi ismini değil seçtiği bir rumuzu ( kaktüs, kırmızı gibi)  yazmalıdır.
Üç öykünün bulunduğu zarfın dışında; katılımcı, kimlik bilgilerini (adı, soyadı, okul numarası, sınıfı) bir sayfaya yazmalı ve bu sayfayı küçük bir zarfın içine koymalıdır.
Tüm zarflar daha büyük bir zarfa konulmalı ve büyük zarfın üzerine yine rumuz yazılmalıdır.

Seçici Kurul

Dr.Tuğba Çelik Özer (Öğretmen)
Muhammet Genç (Öğretmen)
Onur Yılmaz (12-A)

Ödüller:
Birincilik Ödülü: 1 Yıllık Varlık Dergisi Aboneliği, 3 Öykü Kitabı
İkincilik Ödülü: 6 Aylık Kitaplık Dergisi Aboneliği
Üçüncülük Ödülü: 3 Öykü Kitabı
Mansiyon Ödülü: 1 Öykü Kitabı

Not: Ödüller, öğrenciler tarafından belirlenmiştir.

Şimdiden sarılın kalemlere, geç kalmayın. Daha bunun kurguyu çıkarması var, karakterleri, mekanı, zamanı, bakış açısı, anlatıcısı var... Tut ki bitirdin, redaksiyonu var! Kolay gelsin, genç öykü yazarları. Yineleyelim: Sarılın kalemlere...

6 Ocak 2011 Perşembe

Okur- Yazar Buluşması II: Max Frisch HOMO FABER

4 Ocak 2011'de toplanan okur- yazar topluluğu yazgıyı, bilimi, aşkı, sanatı, ön yargıları konuştu. Homo Faber, tüm üyelerden tam not aldı.  İlk buluşmada sessiz kalanlar bu kez konuşkandı; insan okudukça açılıyor.
12 A'nın kitap kurtlarındanAslı ve Didem de vardı buluşmada. Zaman zaman arkalarına dönüp "yeni"lerin de kendileri kadar iyi olup olamayacaklarını kestirmeye çalışıyorlardı. Gelecek güzel günleri düşünürken arkalarıda bıraktıkları hayat sorumluluklaırından  vazgeçmeyenlerden onlar...
İstemihan katıldı aramıza bir de. Şimdillik dinlemede. Çok şeyler anlatacak sonra sonra...
Gelelim buluşmada yaşanan kavrayışların ardından söylenen unutulmaz bazı sözlere:
Kader
Ulaş:Homo Faber'in ironik trajedisi anlatılıyor.Max Frisch romanında kendi yaşamı ile bağlantılar kurmuş.

İlke:Faber anti kaderci olmasına karşın rastlantıya inanıyor.
Ulaş:Toplum için kesin bir şey sunulamaz çünkü insan denilen değişken varlıklardan oluşur toplum.

Tansu: İstatislikler kaderi oluşturur.

Akıl-Duygu

Ulaş:Faber kızı için “bizim çocuğumuz” değil “senin çocuğun” diyor.Bu onun kadınlara nasıl yaklaşılması gerektiğini bilmediğini gösterir.

Didem:Faber kızı ve karısının ona ihtiyacı olmadığını düşünüyor. Bu özgürlük verme açısından güzel; ama iyi bir baba olma açısından pek hoş değil.

İlke: Romanda Faber,  kızı olduğunu bilmediği halde sürekli biçimde Sabeth'e karşı kendi konumunu ölçüyor.
Ulaş:Akıl ve mantık mutlak anlamda doğruluğu ve iyiliği ifade etmezler.Aklı ve mantığı baz aldığımızda bunun iyiliğini belirleyen duygudur.Duygunun devreye girmediği düşünce saf (kuru) bir düşüncedir.

Tuğba Hoca: Bazı durumlarda salt akıl ile hareket edilebilir ancak bu bütün hayata yayılmamalıdır. İdeolojiler, yaşamın her noktasına taşınmaz.... Bir de her ideolojinin bir çöküşü vardır.




Ulaş:Salt akıl ile hareket etmek kölelikten kötüdür yani kölenin en azından duyguları vardır.
X: Kızını yılan sokunca bu yüzden ölenlere bakıp kızının ölmeyeceğini düşünüyor ancak başını vurma olasılığını atlıyor.


Ulaş: Rasyonalizmi reddedemeyiz.

Ayşenur:Biz toplum olarak o kadar da akılcı değiliz. Duygularımızla yaşıyoruz.

Aslı: Toplum olarak duygularla yaşamak bizi bir yandan geriletirken bir yandan da rahatlatır; ruhsal olarak tedavi eder çünkü kötü olaylara "yazgı" diyip geçmemizi sağlar.



Ulaş:Biz şükretmeye alıştırılmışız bunun ile yanılsamalı mutluluk yaratmak bız insanların hoşuna gidiyor.

Tuğba Hoca:Şükür insanı bazen mutlu eder, bazen iyileştirir, bazen de hımbıllaştırır.

Ulaş:Max Frisch burada kaderci olalım demiyor.Yaşamı olasılıklar ile kabul etmeyi öneriyor. İslamlıktaki tevekkül gibi... Yani sen işini doğru yaptığından emin ol, sonrasını Tanrı'ya bırak.

Bilimin Modern Çağdaki Saltanatı
Tuğba Hoca:Her insanın iç disiplini farklıdır, olaylara yaklaşımı da farklıdır.Benim bir olaya bakışım bir ilahiyatçı ya da fizikçiden çok farklı olabilir.

Ulaş: Bilim dünyayı sadece kendi disipliniyle açıklarsa yanılır. Zaten Kuantum fiziğinden beridir bilim bence olasılıkları kabul eder. Bilim akıl bağnazlığına teslim olmamalıdır.

Aslı:İslam felsefesini başlatan adam Farabidir.Farabi bir rasyonalist.Ondan sonra Gazali geliyor o ise sezgileri ile hareket ediyor Gazali'den sonra olan olmuş bie... .Biz ne Tanrı inancına sığına tembeller ne de bilimin sınırlarına kendini teslim eden yetiştirmeliyiz. Biz ortasını bulmalıyız.

Feminizm

Aslı:Max Frisch'in kadınlara bakışını da tartışmalıyız.

Ulaş:Tanrı hep erkek olarak kodlanır

Tuğba Hoca:Bunun sebebi ilahiyatçıların erkek olması olabilir mi? Demir çağından önce toplumu kadınlar yönetiyordu.Demir bulununca kaba kuvvet ihtiyacı erkekleri egemen kıldı. Sonra bu böyle sürüp gitti.

Tankut:Sizin söylediğiniz sistemde erkek daha aptal kadın daha becerikli olacak ancak erkek fiziksel olarak her zaman daha güçlüdür.

Tuğba Hoca: İnsanlar zaten artık kas gücüne ihtiyaç duymuyor.

Tankut: Ben günlük işler dışında kas gücüne ihtiyaç duymuyorum.Kızlarda duymuyor ama ben yaşıtım bir kızdan her türlü daha güçlüyüm.

Tuğba Hoca:Halterci kadınlar da var.

Tuğba Hoca:Türkiye Avrupa'nın en şişman ülkesi ama bundan kırk sene öncesinde daha da şişmandı.Toplumlar giderek fiziksel olarak da değişiyor.Kadınlar da değişiyor.Ama şimdi fiziksel olarak güçlü olmayı amaçları yok. Devir zeka, akıl devri.

Ulaş:Sümer mitolojisinde erkeğin gücü almasıyla başlayan bir dönem var.Doğa zıtların birleşimi ise erkek ile kadın bunun yansımasıdır.Dolayısıyla birinin diğerinin üstüne çıkmaya çalışması bence doğaya aykırı.

Ayşenur:Bir uygarlıkda kadınlar daha iyi ok atmak için bir göğüslerinden birini kesiyordu.

Eren:Erkek her zaman daha güçlüydü.Amazon kabilelerindeki kadınların yaptıkları fiziksel gücü değiştirmez.

Tankut:Bir erkek ezildiğini farkettiği anda fiziksel güç ile olaya el koyar.

Ulaş:  Bazı ülkelerde  erklik ya da namus kavramı yok. Bizde neden olsun?


Kişisel Gelişim Kitapları
İlke:Küşisel gelişm kitaplarını yazanlar sanki kendileri normal de biz anormalmişiz, normalleşmek için o kitapları okumamız gerekir gibi bakıyorlar bize. Tuhaf!

Kitaptaki Gölgemiz

Ayşenur:Ben akılcı biriyim.Faber bana itici geldi.Bende mi öyleyim diye düşündüm.

Tankut:Homo Faber'i neden sevmiyorsunuz ?

İlkem:Bana itici gelmedi ancak neden böyle biri diye düşündüm.

Tankut:Faber yanlış değil ki kızı öldüğünde şok oluyor çünkü yılan sokması istatistiğini tutturamamış bu sadece çok parametreli bir denklemi yanlış hesaplaması.

Ulaş:Romanlar ideolojik kitaplar gibi mutlak biçimlendirme yapmıyor.Doğruyu da yanlışı da gösteriyor.Buradaki sorun zaten matematiği yanlış kurmak.

İrem:Herksin doğruları var ancak ben kendi doğrularım dışındaki birilerini de görebilirim.

Ayşenur:(Tankut'a) Faber sana göre doğru mu ?

Tankut:Ulaş önce sana cevap vereyim matematik her yerde uygulanamaz.Gündelik hayatında gördüğün insanların üçte birini kesinlikle küçümsüyorsundur.Bunu herkes yapar.Bilim nesnel sanat özneldir.İnsanlara nesnel katılman önemli değildir.Öznel katılman önemlidir.Biz bir heykelden büyüleniriz Faber ise bir makineden ya da kusursuz bir dişliden büyülenir.

Ulaş:Uçaktaki Alman'a önce kıl olmasına karşın sonrasında kanka oluyor ama. Adam önyargılı Tankut.

Tankut:Adam sanatçıları sevmemesine rağmen dışlamadı ama.

Tuğba Hoca:Bir zamanlar şiir yazan insanlar matematikçiydi hatırlayın.Bilim ve sanat kardeştir.  Faber sanatı bilimin yanında değersiz görüyor.

Tankut:Sanat bilimden korkutucudur.



Tuğba Hoca: İkinci kitapta ne kadar çok değiştiğinizi, birbirinizden ne kadar farklı düşündüğünüzü görüyorsunuz. Sekiz kitabın sonunda kendinize şaşıracaksınız. Okumak özgünleştiriyor; ama uzlaşmayı asla unutmayın.
 
Son söz önemliymiş...
Ateşli tartışmalarıın yaşandığı bir oturumdu. Katılan herkese teşekkür ederiz.
Yazmanlarımız Eren (üstteki resim) ve İlke'ye  titiz yazmanlık çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.
Sıradaki oturumda  Bilge Karasu'nun Gece romanını konuşacağız.
Sevgiler. İyi okumalar...