24 Aralık 2010 Cuma

Bugün öykü okuduk.

Geçen hafta Gökhan demişti ki:
"Hocam anlık metin bir yere  kadar; ben evde yazı yazmayı özledim. Bize ödev verin."
Hiçbir hoca "Ödev verin," isteğini geri çevirmez. Aksini yapmak, hocalığın doğasına aykırı.
Bu hafta bir sayfalık bir öykü yazma görevi vardı anlaşılacağı üzere.
Güzel, güzel... Umut verici metinler vardı. Ciddiyim...
Bir taraftan da aşılması gereken çokça sorun da var:
1- Bazı, beki, sanki gibi sözü hafifleten belirsizlik ifadelerine yer vermemek gerekir.
2- Pat diye bitmez metinler, bitmemelidir. Bağlantıları sağlam, akıcı kurmalıyız.
3- Gereksiz ayrıntılardan, işlevsiz betimlemelerden uzak durmak lazım.
4- Entellektüel bilgileri kağıda yansıtmak isterken itici olmamak adına onları okura ancak sezdirmeliyiz.
5- Noktalama ve yazım kurallarına her zaman dikkat etmeliyiz. Aman diyelim!
6-Kurguyu canlandıran diyaloglardır ama çok uzatmamalı, kurgu dağılabiliyor...
7- Aynı sözcükleri kullanmak sıkıyor, sevdiğimiz sözcükleri kullanmak için bahaneler yaratmalıyız. Öyküler yeni keşfettiğimiz sözcükleri kullanmak için bulunmaz bir alandır.
 Kıdemli sahaf yazarımız, şairimiz Kardelen yanımızdaydı bugün... Küçücük metninyle yine çok etkiledi bizi... Ne yazsa güzel oluyor.
Ulaş ilginç, cesurca birşeyler denemişti öyküsünde. Ulaş'ın bu beklenmedik sıçrayışı bize Onur'u çağrıştırdı bize. Onur'un (Yılmaz) eski metinlerinden ikisini örnek olsun diye okuduk. Çok güldük, sevimli, neşeli, zekice metinlerdi ikisi de. Sonra Murat Gülsoy'un "Tanrı Beni Görüyor mu" adlı yeni öykü kitabı dillendirildi. Öykü yazmada yeni yollar arayanlara bu yeni kitap önerildi. Kitap Kemal'de şimdi. Kitabı bağrına basıyor "Bu adam aşmış. Çok, çok güzel öyküler bunlar! İnanamıyorum. İnanamıyorum, " ünlemleriyle dolaşıyordu etrafta birkaç gündür.  Bitirsin çabuk değil mi?  Kitabın sırasını bekleyen çok adam var ne de olsa...
Gökhan yine çok eğlenceli bir metin yazmıştı... Uzun  zamandır beni bu kadar güldüren bir metin okumamıştım. İyi geldi...
Ömer'in öyküsü yine tasavvufun, masalın sınırlarını yokluyordu. Ne demeli ki? Oluyor, oluyor.
Yavuz çoğaltılmış metinle gelmediği için "dinleme" sınırlı bir öykü okuması yaptırdı bize. Olmaz. Çıktısız, çoğaltılmış metinsiz gelinmemeli.
Eren erken ayrıldı aramızdan. Tiyatroya gitti. Kızma Eren ama ektin bizi :) Bilet bulma sıkıntısı çeken Ankaralılara yapılacak nispet miydi bu?
Sedat öyküsünde şiirseldi. Yoksa cidden yeni bir şair mi yetiştiriyoruz? Bu isme dikkat o zaman: Sedat Dilmaç.
Kemal seyreltilmiş metin yazacak bir dahakine. Neden mi? Giriftar eyledi bizi. Ama fikir güzeldi.
Bahar, yeni olmasına karşın sağlam bir başlangıç yaptıı.
Erkut dolmuştan 2007 Bordeaux şarabına ışık hızında geçti öyküsünde :) Boşluk büyüktü vesselam. Ama etkileyiciydi bazı tümceler: Kötülük her yerdedir. Sizi bir gün bir yerde yakalar.
Selen, bir sayfada İstanbul'u gezdirdi. Bir sayfada gezilmez ki İstanbul Selen! Bir sayfa'da çok çok İstanbul'un bir semti anlatılır... Olsun İstanbul havası vurdu yüzümüze. O da iyi geldi.
Tankut okuyamadı öyküsünü. Oysa özledim ben onun öykülerini... Gökçe'ye de zaman yetmedi. Okuyamadı. Pek de mutsuz görünmüyordu ama hayta. Zaman kazandı aklınca. Uyanık Gökçe.
 İlkem gayretli. Daha çok okuyacak daha iyi yazacak. Kişisel gelişim kitaplarını bırakıp felsefe okuyacak.
Tansu  "Rüyaymış meğer," gibi tümceler yasak sana. Cısss.
Mert üniversitedeki tiyatro işlerinden olacak ödevi alamamış eli boş geldi. Harun ödevi alamamış eli boş geldi. İsmet bir görünüp bir kayboluyordu, eli boş geldi. Dilara nedenini bilmiyorum, Sahaf'a gelmedi. Şimdi e-postama öyküsü düştü, ödev yapılmış anlaşılan ama gelmeyişi hala muamma.
İşte bu hafta da böylece geçip gitti.
Haftaya yine öykü yazılacak. Bana değil, Gökhan'a kızın. O aklıma girdi. Ben memnundum anlık metinler yazdırmaktan. Neymiş? Hedef ben değilmişim, hedef Gökhan'mış...
Ödevciler. Seviyorum sizi. Yazmaya devam. Ondan da çok okumaya devam.
Not: Sahaf'ın yeni sayısı için kollar sıvandı. Ocak sayısına hazırlıklı olun ey okurlar. Yine şaşırtacağız Ankara'nın edebiyat çevrelerini....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder